T.C.
Yargıtay
9. Hukuk Dairesi
E: 2020/337 K: 2020/2528 K.T.: 19.02.2020
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle, temyiz taleplerinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
A) Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili, müvekkilinin 25/08/2004 tarihinde davalı Şirketin Darıca İrtibat Bürosu’nda yönetici yardımcısı olarak çalışmaya başladığını ve iş akdinin işverence haksız feshedildiği 11/2/2006 tarihine kadar çalışmasını büyük bir özenle sürdürdüğünü, Darıca İrtibat Bürosu’nda çalışması devam ederken davalı Şirketin yetkililerinin 2006 yılı Aralık ayında kasa kontrolü yaptıklarını, kasalarda açık olduğunu tutanakla tespit ettiklerini şifahen söylediklerini, kasalarda açık olmamasına rağmen Aras Kargo’nun bilgisayar sistemindeki problem nedeniyle yüzlerce şubesinde aynı durumun yaşandığını, davalı Şirketin kasaların açık verdiği gerekçesiyle müvekkili de dahil diğer şubelerde görev yapan yönetici statüsündeki çalışanlarından teminat amaçlı senet aldığını, müvekkilinden teminat amacıyla alınan bonodan sadece imza kısmının müvekkiline imzalattırıldığını, bononun üzerinde yer alan düzenleme tarihi, ödeme tarihi, ödenecek miktar, ödeyecek kişinin ad-soyad ve adres kısımlarının sonradan davalı Şirket tarafından doldurulduğunu, müvekkilinin iş akdini haksız feshetmesinin ardından müvekkili aleyhine… İcra Müdürlüğü’nün 2006/ 1491 Esas sayılı dosyası ile kasa açığını borcun sebebi olarak göstererek ilamsız takip başlattığını, ödeme emrinin müvekkiline tebliğinin ardından süresi içinde ödeme emrine itiraz ettiklerini, davalı Şirketin söz konusu senedi doldurmak suretiyle 09/07/2007 tarihinde 2007/ 1765 Esas sayılı dosyası ile icraya koyduğunu, senet üzerindeki yazıların müvekkiline ait olmadığını, müvekkilinin davalı şirketten avans olarak herhangi bir nakdi ödeme almadığı gibi almış olduğu herhangi bir hizmetin de mevcut olmadığını, müvekkilinin davalıya borçlu olmadığının tespitine, bu nedenle senedin iptaline ve davalının kötü niyetli olması nedeniyle %40 tazminatın ödetilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
B) Davalı Cevabının Özeti:
Davalı vekili, davacının müvekkili şirketin güvenini kötüye kullanarak kendine çıkar sağladığını, davacının da suçunu kabul ile; bankadan kredi çekerek borcunu ödeyeceğini belirttiğini ve iptal edildiği halde gönderimi gerçekleşen kargolara ilişkin fatura bedelleri toplamı olan 12.777.19 TL’sı borcunu ödeyeceğini taahhüt ettiğini, buna ilişkin bono tanzim edildiğini ve davacının da imzaladığını, güveni kötüye kullanma yolu ile kendisine emanet edilmiş işten kazanılan parayı zimmetine geçiren davacının müvekkili şirkete borçlu olduğunu savunarak davanın reddini talep etmiştir.
C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, bozma ilamına uyularak davanın reddine karar verilmiştir.=
D) Temyiz:
Kararı davacı vekili temyiz etmiştir.
E) Gerekçe:
Anayasa’nın 138 ve 141. maddeleri uyarınca Hakimler, Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanı kanaatlerine göre hüküm verirler ve bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır. Bu gerekçede hukukî esaslara ve kurallara dayanmalı, nedenleri açıklanmalıdır.
Diğer taraftan 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK.’un 27. maddesinde hukukî dinlenilme hakkı kurala bağlanmıştır. Hukukî dinlenilme hakkı, Anayasanın 36 ncı maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6 ncı maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsurudur. Hukuki Dinlenilme Hakkı” gereğince davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip olup, bu hakkın yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını, mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini içermektedir. Mahkemeler, kararlarını somut ve açık bir şekilde gerekçelendirmek zorundadırlar. Eksik, şeklî ve görünüşte gerekçe yazılması adil yargılanma hakkının (hukukî dinlenilme hakkının), ihlâlidir.
HMK.’un 297. maddesinde de, verilecek hükümde tarafların iddia ve savunmalarının özetinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukukî sebeplerin yer alması gerektiği açıkça vurgulanmıştır. Kararın gerekçesinde maddi olay saptanmalı, hukuki niteliği ve uygulanacak hukuki kurallar belirlenmeli, bu konuda gerekli inceleme ve delillerden söz edilmeli, hukuk kuralları somut olaya uygulanmalı ve sonunda hüküm kurulmalıdır. Maddi olgularla hüküm fıkrası arasındaki hukuki bağlantı da ancak bu şekilde kurulabilecek, ayrıca yasal unsurları taşıyan bu gerekçe sayesinde, kararların doğruluğunun denetlenebilmesi mümkün olacaktır.
Somut uyuşmazlıkta, Mahkemenin davanın kabulüne ilişkin ilk kararın Dairemizce bozulmasının müteakiben Mahkemece bozma ilamına uyularak davanın reddine karar verilmiştir.
Temyize konu bu kararın içeriğinde ise, bozmadan önceki ilk karara aynı şekilde yer verildikten sonra Dairemizin bozma ilamı da aynen (karar başlıkları dahil tamamı) aktarılmış ve hiçbir gerekçe oluşturulmadan ”uyulmasına karar verildiğinden” bahsedildikten sonra hükmün oluşturulduğu görülmüştür.
Kararın yazım şeklinden, bozmadan sonra dosyada herhangi bir inceleme yapılmadan, önceki yargılama safhasının “kes, kopyala, yapıştır” tekniğiyle aktarılarak, kararın yazıldığı anlaşılmıştır. Bu durumda sonuç itibariyle karar doğru olsa dahi, yazım şekli taraflardaki adalet duygusunu zedeleyecek niteliktedir.
Netice itibariyle, Mahkemenin karar yazım şekli ve içeriği hukukî güven ilkesini zedeler ve adil yargılanma hakkını ihlal eder nitelikte olduğundan, kararın salt bu nedenle tekrar bozulması gerekmiştir.
F) Sonuç:
Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebepten dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 19.02.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.