back to top

İn Dubio Pro Reo ilkesi uyarınca mahkumiyet için suçun kuşkuya yer vermeyecek bir kesinlikle ispat edilmesi gerekir

Favorilerine ekle
Favorilerinden çıkar

"...Ceza yargılamasının en önemli ilkelerinden biri olan “in dubio pro reo” yani “kuşkudan sanık yararlanır” ilkesi uyarınca, sanığın bir suçtan cezalandırılmasının temel koşulu, suçun kuşkuya yer vermeyen bir kesinlikle ispat edilmesine bağlıdır. Gerçekleşme şekli kuşkulu ve tam olarak aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak mahkûmiyet hükmü kurulamaz. Oldukça geniş bir uygulama alanı bulunan bu kural, bir suçun gerçekten işlenip işlenmediği veya işlenmiş ise gerçekleştirme biçimi konusunda kuşku belirmesi halinde uygulanabileceği gibi, suç niteliğinin belirlenmesi bakımından da geçerlidir..."

Yargıtay CGK.,
E. 2017/623 K. 2019/123
T. 21.2.2019

“Ağır Ceza Mahkemesi”

Sayısı: 78-164

Uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan sanık …’in 5237 sayılı TCK’nın 188/3, 62, 52, 53, 54 ve 63. maddeleri uyarınca 8 yıl 4 ay hapis ve 80 TL adli para cezası, sanık …’in ise aynı Kanun’un 188/3, 39/2-c, 62, 52, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 4 yıl 2 ay hapis ve 20 TL adli para cezası ile cezalandırılmalarına, hak yoksunluklarına, müsadereye ve mahsuba ilişkin İskenderun 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 16.04.2015 tarihli ve 68-118 sayılı hükümlerin, sanıkların müdafileri ve sanık … tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 14.01.2016 tarih ve 17086-124 sayı ile;

“Sanıkların kullanma miktarı sınırları içerisinde kalan uyuşturucu maddeyi, satma veya başkasına verme gibi kullanma dışında bir amaçla bulundurduklarına ilişkin savunmalarının aksine sanık …’in sonradan döndüğü ve atfı cürüm niteliğindeki beyanı dışında, her türlü şüpheden uzak kesin ve inandırıcı, delil bulunmadığı, bu hali ile sabit olan fiillerinin kullanmak için uyuşturucu madde bulundurmaktan ibaret olduğu gözetilmeden, suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.

Yerel Mahkeme ise 07.06.2016 tarih ve 78-164 sayı ile;

“…Sanık …’in emniyetteki müdafii huzurunda yaptığı anlatım olayın oluş şekli ile bire bir örtüşmektedir. Zira, sanık … olayın sıcaklığı içinde kuzeni olan diğer sanık …’ın uyuşturucu madde kullanmadığını, kendisinin kullandığını belirtmiş olup bu husus her ikisine ait dosyada mevcut test ve raporlar ile doğrulanmıştır. Sanık … olayın sıcaklığı içinde bu uyuşturucu maddeyi ….. isimli kişiden satın almak için irtibata geçtiklerini ve bu şahsın kendilerini karşılayıp uyuşturucu maddeyi sattığını belirtmiş olup ele geçen uyuşturucu maddeye ilişkin poşetin dış yüzeyinden alınan parmak izinin …..’e ait olduğu hususu dosyada mevcut ekspertiz raporu ile ortaya konulmuştur. Sanık … amcası oğlu olan diğer sanık …’le aralarında önceye dayalı bir husumet ya da ihtilaf olmadığını belirtmiş olup bu husus diğer sanık tarafından da doğrulanmıştır. Zaten mahkemedeki savunmalarında her iki sanık birbirlerini kollar şekilde beyanda bulunmuşlardır. Ayrıca; sanık … kendisinin yaklaşık 3 yıldan beridir uyuşturucu madde kullandığını belirttiği halde, yukarıda kapsamı açıklanan test ve rapor sonucu itibarı ile bu şahsın uyuşturucu madde kullanmadığı anlaşılmış, amcası oğlu olan diğer sanık …’in olayın sıcaklığı içinde alınmış ifadelerinin rapor ile örtüştüğü görülmüş, bu sebeple; Mahkememizce olayın oluş şekli bakımından sanık …’in müdafii huzurunda alınmış olan ifadelerine (özellikle de emniyet ifadesine) itibar edilerek bozmaya konu mahkumiyet hükmü kurulmuştur.

Olayın taraflarını bizzat dinleyen, yüz yüze yargılama yapan, sanıkların duruşmadaki hal ve tavırları ile beyanlarının alınması sürecindeki durumlarını gözlemleyen, delillerle temas eden ilk derece mahkemesinin sübut delilleri bakımından, neye itibar edeceği neye itibar etmeyeceği noktasında temyiz makamının fazla müdahaleci yaklaşımı hukuk ve usule uygun değildir. Zira, diğer sanıkla amcaoğlu olan, aralarında samimiyet bulunan, olay zamanı gece vakti bir araca binip bir ilden diğer bir ile birlikte gelen, yargılama sürecinde (özellikle mahkemede) birbirlerini kollayan, aralarında önceye dayalı husumet bulunmayan, soruşturmadaki ifadeleri raporlar ve belgeler ile doğrulanmış olan sanık …’in müdafii huzurunda alınmış ifadelerine Mahkememizce itibar edilerek hüküm kurulması hukuk ve usule uygundur. Böylesi bir durumda; Mahkememizce beyanlarına itibar edilen sanık …’in bu beyanının temyiz makamınca ‘atfı cürüm niteliğinde’ görülmesi; dosya kapsamı ve mevcut deliller ile örtüşmediğinden Yüksek Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin 14.01.2016 tarihli ve 17086-124 sayılı bozma ilamına uyulmamıştır. Ayrıca; sanık …’in soruşturmada olayın oluş şeklini doğru bir şekilde anlatıp kovuşturmada bu ifadesinden dönmüş bulunmasının hukuken bir kıymeti yoktur. Zira, bu tip yargılamalarda olayın sıcaklığı içinde doğru beyanda bulunan faillerin kovuşturma aşamasında ifadelerinden dönmeleri (karakolda doğruyu söyleyip mahkemede şaşma, darb-ı meselinde olduğu gibi) sıklıkla görülen vakıalardandır. Burada önemli olan soruşturma aşamasında olayın sıcaklığı içinde müdafii huzurunda verilen ifadenin diğer delillerle doğrulanıp doğrulanmadığıdır. İş bu davaya konu olayda ise olay günü sanık …’in eylemine yardım eden sanık …’in olayın sıcaklığı içinde müdafii huzurunda alınan soruşturma ifadeleri, yukarıda kapsamları açıklanan diğer delillerle doğrulanmıştır.

Böylece yapılan yargılamaya, toplanan delillere ve bu delillerden de özellikle olayın sıcaklığı içinde sanık …’in müdafii huzurunda alınmış olan ayrıntılı kolluk beyanına, diğer sanık …’in kaçamaklı savunmasına, iş bu davanın esasını teşkil eden arama, yakalama ve muhafaza altına alma tutanağı bilgilerine, ele geçen uyuşturucu maddenin miktarına ve niteliğine, ele geçen uyuşturucu madde bakımından düzenlenmiş olan uzman bilirkişi raporuna, sanıkların uyuşturucu madde kullanıp kullanmadıklarına ilişkin test ve doktor raporu bilgilerine, sanıklara ait nüfus ve adli sicil kayıt bilgileri ile sabıkalarındaki ilam örnekleri bilgilerine, olayın oluş şekline ve tüm dosya kapsamına göre;

Sanık … ile …’in yakın akraba oldukları, olay günü sanık …’ın Osmaniye ili Kadirli ilçesinden Antakya’ya esrar almak için geldiği, gelirken kendisine yardımcı olsun diye uyuşturucu madde kullanan diğer sanık …’ı da yanına aldığı, sanık …’ın Antakya’da satın alacağı bu esrarı Adana ilinde satmayı düşündüğü, bu amaçla her iki sanığın geceleyin yola çıkıp Antakya’ya geldikleri, burada suça konu uyuşturucu maddeyi üçüncü şahıs konumunda olan ….. isimli kişiden sanık …’ın satın aldığı, sanık … bu eylemleri gerçekleştirirken yanında bulunan sanık …’in bu sanığa yardım ettiği, sanık … uyuşturucu maddeyi satın aldıktan sonra araçla dönerlerken Belen ilçesinde polis denetimine takıldıkları, sanıkların yaptıkları eylemin mahiyetini bildikleri için dur ikazına uymayıp araçla kaçtıkları, sanık …’ın araçla kaçarken diğer sanığa içinde uyuşturucu bulunan maddeyi araçtan atmasını istediği, sanık …’ın da buna uyup poşeti araçtan attığı, yapılan takip sonucunda yakalandıkları, kolluk kuvvetlerinin araçtan atılan bu poşeti buldukları, poşette çıkan maddenin esrar maddesi olduğu, bu suretle sanık …’in isnad olunan uyuşturucu madde ticareti yapma suçunu işlediği, sanık …’in ise diğer sanığın eylemine yardım etmek sureti ile suça iştirak ettiği tam bir kanaatle sübuta ermiştir.

Her ne kadar sanıklar kovuşturma aşamasındaki savunmalarında uyuşturucu madde ticareti yapmadıklarını, uyuşturucu kullandıklarını, kullanım amacı ile bu uyuşturucuyu satın aldıklarını belirtmişlerse de; olayın sıcaklığı içinde müdafii huzurunda alınmış olan ve Mahkememizce itibar edilen sanık …’in emniyet ifadesinde olayın gerçek yüzünün anlatıldığı, sanık …’ın uyuşturucu maddeyi başkalarına satmak üzere satın aldığı, diğer sanık …’ın ise sanık …’ın bu eylemine yardım ettiği, sanıkların kovuşturmadaki savunmalarının kendilerini suçtan kurtarmaya matuf olduğu kabul ve kararına varılarak savunmalarına itibar olunmamıştır…” şeklindeki gerekçeyle bozmaya direnerek önceki hükümler gibi sanıkların cezalandırılmalarına karar verilmiştir.

Direnme kararına konu bu hükümlerin de, Cumhuriyet savcısı ile sanıkların müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 02.03.2017 tarihli ve 365163 sayılı “bozma” istemli tebliğnamesi ile dosya 6763 sayılı Kanun’un 36. maddesiyle değişik CMK’nın 307. maddesi uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesince 06.04.2017 tarih ve 388-825 sayı ile; direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanıkların üzerine atılı bulunan eylemin “uyuşturucu madde ticareti yapma” suçunu mu yoksa “kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma” suçunu mu oluşturduğunun belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya kapsamından;

26.09.2014 tarihli arama, yakalama ve muhafaza altına alma tutanağına göre; İskenderun Sulh Ceza Hakimliğinin 22.09.2014 tarihli ve 2014/1017 değişik iş sayılı arama kararına istinaden Muhlisali Mahallesi, Mareşal Çakmak Caddesi, D-817 Karayolu üzerinde bulunan ilçe emniyet amirliği karşısında yol kontrol ve denetim görevlerine başlayan görevlilerin, 26.09.2014 tarihinde saat 02.00 sıralarında Hatay istikametinden İskenderun’a seyir hâlinde olan…..plaka sayılı, beyaz renkli, Renault-Kango marka aracı görüp, uygulama noktasında durması için ikazda bulundukları, buna rağmen durmayan aracın İskenderun istikametine doğru kaçmaya başladığı, yapılan takip üzerine aracın Sarımazı Mahallesinden otobana girdikten sonra otoban 1. köprüden yaklaşık 300 metre kadar ileride görevlilerce durdurulduğu, araç içerisinde bulunduğu görülen iki şahsın araçtan indirildikleri, aracın arka koltuğu üzerinde esrar parçaları olduğunu gören görevlilerin yaptıkları çevre araştırmasında, şahısların yakalandıkları yerin 50 metre kadar gerisinde, yol kenarında siyah bir poşet içerisindeki esrarı buldukları, atmış oldukları esrarı nereden ve kimden temin ettikleri sorulan şahısların, Antakya’da adresini bilmedikleri bir yerde, tanımadıkları Suriyeli bir şahıstan aldıklarını beyan ettikleri, yapılan kimlik tespitinde araç sürücüsünün …, yanındaki şahsın ise … olduğunun belirlendiği, yakalanan şahıslar ile suç konusu maddenin polis merkez amirliğine getirildiği, ele geçirilen maddenin burada hassas terazi ile yapılan tartımında daralı 1050 gram olduğunun tespit edildiği,

Adana Polis Kriminal Laboratuvarınca düzenlenen 09.02.2015 tarihli uzmanlık raporuna göre; ele geçirilen net 944 gram yeşil renkli bitki parçalarından net 330,4 gram esrar elde edilebileceği,

İskenderun Sulh Ceza Hakimliğinin 22.09.2014 tarihli ve 2014/1017 değişik iş sayılı önleme araması kararının olay yeri ve tarihini kapsadığı,

İskenderun Devlet Hastanesinin 29.09.2014 tarihli yazısında; … isimli şahsın idrar örneği vermediğinden uyuşturucu kullanıp kullanmadığının tespit edilemediğinin, … isimli şahıstan alınan idrar örneğinde ise uyuşturucu madde metabolitine rastlanılmadığının bildirildiği,

İskenderun Emniyet Müdürlüğü Olay Yeri İnceleme ve Kimlik Tespit Grup Amirliği tarafından düzenlenen 27.10.2014 tarihli raporuna göre; uyuşturucu maddenin sarılı olduğu siyah renkli naylon poşet ve iki adet şeffaf naylon poşet üzerinde yapılan incelemelerde elde edilen izler ile APFİS veri tabanı ve şüpheli şahıslardan alınan iz örnekleri üzerinde yapılan karşılaştırmalar sonucunda; siyah renkli naylon poşet dış yüzeyinden elde edilen (1), (2) ve (3) nolu izlerden, (1) ve (3) nolu izlerin 25.03.2014 tarihli başka bir olayda parmak izleri alınan …..’in sağ el serçe ve yüzük parmak izleri ile aynı olduğu, (2) nolu izin ise …’in sol el başparmak izi ile aynı olduğu, (4) nolu izin şüphelilerden alınan izlerden farklı birine ait olduğu,

İskenderun Cumhuriyet Başsavcılığınca 27.01.2015 tarihli ve 2015/50 sayılı karar ile ….. hakkında uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan ayırma kararı verilen dosyanın soruşturma defterinin 2015/1125 sırasına kaydedildiği,

UYAP sistemi üzerinde yapılan incelemede; ….. hakkında uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan ayırma kararı verilen dosyanın, İskenderun Cumhuriyet Başsavcılığının 27.01.2015 tarihli ve 2015/54 sayılı yetkisizlik karar ile Kırıkhan Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği, Kırıkhan Cumhuriyet Başsavcılığının 13.03.2015 tarihli fezlekesi üzerine Hatay Cumhuriyet Başsavcılığınca 09.04.2015 tarihli ve 2303-222 sayılı iddianame ile adı geçen hakkında kamu davası açıldığı, Hatay 1. Ağır Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda 21.10.2015 tarihli ve 185-299 sayılı kararı ile sanığın uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan mahkûmiyetine karar verildiği, sanık müdafi tarafından temyiz edilen hükmün yapılan incelemesi sonucunda Yargıtay 10. Ceza Dairesince 31.03.2016 tarihli ve 612-1057 sayılı ilam ile düzeltilerek onanmasına karar verildiği,

Anlaşılmıştır.

Sanık … kollukta; 25.09.2014 tarihinde saat 23.00 sıralarında kuzeni olan sanık … ile birlikte…..plaka sayılı araçla Kadirli ilçesinden Hatay’ın Kırıkhan ilçesine, daha önceden esrar almak için haberleştikleri ….. isimli şahsın yanına gittiklerini, kendilerini beklemekte olan adı geçenle buluşup bir süre oturduktan sonra alacakları esrarı denemek amacıyla içtiklerini, …..’ın 1000 TL karşılığında ….. isimli şahıstan siyah poşet içerisinde bir kilogram esrar maddesini alması sonrasında Kadirli’ye dönmek üzere yola çıktıklarını, Belen ilçesine geldiklerinde yol kontrolü yapmakta olan görevlilerin kendilerine dur ikazında bulunduklarını, ancak aracı kullanan sanık …’ın durmayarak kaçtığını, bu kaçışları sırasında sanık …’ın esrar bulunan poşeti araçtan atmasını istediğini, poşeti dışarıya attığını, takip eden görevlilerin araçlarının önlerini kesmek suretiyle kendilerini durdurduklarını ve araçtan indirdiklerini, aracın koltuğu üzerinde esrar kırıntılarını gören görevlilerin, çevrede yaptıkları araştırmada durduruldukları yerin 50 metre kadar gerisinde atmış olduğu poşeti bulup kendilerini karakola getirdiklerini, yakalanan esrarın kendisine ait olmadığını, sanık …’a ait olduğunu, sanık …’ın esrar kullanmadığını ancak isteyenlere esrar sattığını, kendisinin ise esrar kullandığını, sanık …’la birlikte gelmesinin sebebinin esrardan kendisine de kullanması için verebileceği düşüncesi olduğunu, savcılıkta farklı olarak; esrar satın alacağını söyleyen diğer sanık …’a yol arkadaşlığı yapmak için araçta bulunduğunu, esrar satın alma veya kullanma gibi bir amacı olmadığını, sanık …’ın uyuşturucu madde kullandığını düşündüğünü, sanık …’tan uyuşturucu madde isteyenlerin olduğunu ancak adı geçenin uyuşturucu madde sattığını görmediğini, emin olamamakla birlikte ilk defa başkalarına satma amacıyla suç konusu esrarı aldığını tahmin ettiğini, ancak kesin bir bilgisinin olmadığını, sorguda; önceki beyanlarını tekrar ettiğini, mahkemede ise; olay günü esrar kullandığını, sanık …’ın gezmek amacıyla Antakya’ya gidelim teklifini kabul ettiğini, birlikte sanık …’ın babasına ait araçla Antakya’ya geldiklerini, sanık …’ın burada arkadaşları ile buluştuğunu ve ….. isimli bir şahısla konuştuğunu, daha sonra araçta suç konusu uyuşturucu maddeyi görüp “Ben bunun sorumluluğunu almam” dediğini, sanık …’ın da “Tamam, sorumlu benim” şeklinde cevap verdiğini, sanık …’ın kullanmak amacı ile suç konusu esrarı satın aldığını, ….. isimli kişiyi sadece diğer sanık …’ın bahsetmesi nedeniyle tanıdığını, sanık …’ın uyuşturucu kimden aldığını bilmediğini, sanık …’ı esrar satarken de görmediğini, olay günü uykusuzluk ve şaşkınlığından farklı ifade verdiğini,

Sanık … kollukta; 25.09.2014 tarihinde saat 23.00 sıralarında, kendisi esrar kullandığı için diğer sanık … ile birlikte ikamet ettikleri Kadirli ilçesinden Antakya’ya yola çıktıklarını, Antakya’da bir mahallede uzun boylu, zayıf yapılı, normal saçlı, sakallı, esmer üzerinde mavi renkli bir tişört, mavi renkli kot pantolon bulunan şahıstan bir kilogram esrar satın aldığını, esrarı şoförlüğünü yaptığı aracın önüne ayaklarının arasına koyduğunu, Kadirli ilçesine dönmek üzere saat 01.00 sıralarında yola çıktıklarını, Belen ilçesinden geçerken yolda polislerin uygulama yaptığını gördüğünü, esrarı yakalatmamak için polislerin dur ikazına uymayarak kaçtığını, kaçarken ayaklarının arasında bulunan poşet içerisindeki esrarı yola fırlattığını, takip eden görevlilerin kendilerini durdurduğunu, yaptıkları arama neticesinde poşet içerisindeki esrarı bulduklarını, yakalanan esrarın kendisine ait olduğunu ve ticari amaçla almadığını, diğer sanık …’ın esrar kullandığını bildiğini ancak yakalanan esrarla bir ilgisi olmadığını, savcılıkta ek olarak; suç konusu esrarı kişisel ihtiyacı için Antakya’da Mehmet isimli şahıstan satın aldığını, burada sanık … ile Mehmet isimli şahısın suç konusu esrardan bir miktar içtiklerini, ancak kendisinin içmediğini, ardından Kadirli’ye dönmek için yola çıktıklarını, polislerin kontrol yaptıklarını görmesi ve kendilerini durdurmak istemesi üzerine kaçtığını, bu sırada araçta bulunan esrarı atmasını diğer sanık …’dan istediğini, adı geçinin de esrar bulunan poşeti araçtan dışarı attığını, sanık …’ın suç konusu esrarı başkalarına satmak için aldığına dair beyanını kabul etmediğini, sorguda; önceki beyanlarını tekrar ettiğini, mahkemede ise; kullandığı esrarı ucuza temin etmek amacıyla diğer sanık … ile birlikte Antakya’ya geldiklerini, sanık …’ın esrar almak için gelmediğini, Antakya Narlıca’da ….. isimli şahısla buluştuklarını, adı geçenin getirdiği uyuşturucu maddeden diğer sanık …’ın içtiğini, poşet içinde bulunan uyuşturucuyu 950 TL karşılığında satın aldığını, daha sonra Kadirli’ye dönmek için yola çıktıklarını, polis kontrolünü görünce kaçtıklarını ancak yakalandıklarını,

Savunmuşlardır.

5237 sayılı TCK’nın “Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti” başlıklı 188. maddesinin 3. fıkrası; “Uyuşturucu veya uyarıcı maddeleri ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak ülke içinde satan, satışa arz eden, başkalarına veren, sevk eden, nakleden, depolayan, satın alan, kabul eden, bulunduran kişi, on yıldan az olmamak üzere hapis ve yirmibin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. Ancak, uyuşturucu veya uyarıcı madde verilen veya satılan kişinin çocuk olması hâlinde, veren veya satan kişiye verilecek hapis cezası on beş yıldan az olamaz.” biçiminde olup, madde gerekçesinde de vurgulandığı gibi üçüncü fıkrada, uyuşturucu ve uyarıcı madde ticaretine ilişkin çeşitli fiiller, ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır.

Buna göre; uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak ülke içinde satışı, satışa arzı, başkalarına verilmesi, sevk edilmesi, nakli, depolanması ya da kazanç amacıyla satın alınması, kabul edilmesi veya bulundurulması, bir ve ikinci fıkralara göre ayrı bir suç oluşturmaktadır.

Aynı Kanunun “Kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmak ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanmak” başlıklı 191. maddesinin 1. fıkrası ise; “Kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alan, kabul eden veya bulunduran ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” şeklinde düzenlenmiş olup, kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmak ya da kullanmak fiilleri suç olarak tanımlanmıştır.

Uyuşturucu madde bulundurma eyleminin, kullanmak için uyuşturucu madde bulundurmak suçunu mu yoksa uyuşturucu madde ticareti suçunu mu oluşturduğunun tespitinde belirgin rol oynayan husus, bulundurmanın amacıdır. Ceza Genel Kurulunun 15.06.2004 tarihli ve 107-136 ile 06.03.2012 tarihli ve 387-75 sayılı kararları başta olmak üzere bir çok kararında da belirtildiği üzere, uyuşturucu madde bulundurmanın, kullanma maksadına matuf olduğunun belirlenmesinde dikkate alınması gereken ve öğreti ile uygulamada da kabul görmüş olan bazı kriterler bulunmaktadır.

Bunlardan ilki; failin bulundurduğu uyuşturucu maddeyi başkasına satma, devir veya tedarik etmek hususunda herhangi bir davranış içine girip girmediğidir.

İkinci kriter, uyuşturucu maddenin bulundurulduğu yer ve bulunduruluş biçimidir. Kişisel kullanım için uyuşturucu madde bulunduran kimse, bunu her zaman kolaylıkla erişebileceği bir yerde, örneğin genellikle evinde veya iş yerinde bulundurmaktadır. Buna karşın uyuşturucunun ev veya iş yerine uzakta, çıkarılıp alınması güç ve zaman gerektiren depo, mağara, samanlık gibi bir yere gizlemesi kullanma dışında bir amaçla bulundurulduğunu gösterebilir. Yine, uyuşturucunun çok sayıda özenli olarak hazırlanmış küçük paketçikler halinde olması, her paketçiğin içine hassas biçimde yapılan tartım sonucu aynı miktarda uyuşturucu madde konulmuş olması, uyuşturucu maddenin ele geçirildiği yerde veya yakınında, hassas terazi ve paketlemede kullanılan ambalaj malzemelerinin bulunması, kullanım dışında bir amaçla bulundurulduğu hususunda önemli bir belirtidir.

Üçüncü kriter de, bulundurulan uyuşturucu maddenin çeşit ve miktardır. Uyuşturucu madde kullanan kimse genelde bir ya da benzer etki gösteren iki değişik uyuşturucu maddeyi bulundurur. Bu nedenle değişik nitelikte ve farklı etkileri olan eroin, kokain, esrar ve amfetamin içeren tabletleri birlikte bulunduran sanığın bunları satmak amacıyla bulundurduğu kabul edilebilir. Kişisel kullanım için kabul edilebilecek miktar, kişinin fiziksel ve ruhsal yapısı ile uyuşturucu veya uyarıcı maddenin niteliğine, cinsine ve kalitesine göre değişiklik göstermekle birlikte, Adli Tıp Kurumunun mütalaalarında esrar kullananların her defasında 1-1,5 gram olmak üzere günde üç kez esrar tüketebildikleri bildirilmektedir. Esrar kullanma alışkanlığı olanların bunları göz önüne alarak, birkaç aylık ihtiyaçlarını karşılayacak miktarda esrar maddesini ihtiyaten yanlarında veya ulaşabilecekleri bir yerde bulundurabildikleri de adli dosyalara yansıyan ve bilinen bir husustur. Buna göre, esrar kullanan faillerin olağan sayılan bu süre içinde kişisel olarak kullanıp tüketebilecekleri miktarın üzerinde esrar maddesi bulundurmaları halinde, bulundurmanın kişisel kullanım amacına yönelik olmadığı kabul edilmelidir.

Öte yandan, Ceza yargılamasının en önemli ilkelerinden biri olan “in dubio pro reo” yani “kuşkudan sanık yararlanır” ilkesi uyarınca, sanığın bir suçtan cezalandırılmasının temel koşulu, suçun kuşkuya yer vermeyen bir kesinlikle ispat edilmesine bağlıdır. Gerçekleşme şekli kuşkulu ve tam olarak aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak mahkûmiyet hükmü kurulamaz. Oldukça geniş bir uygulama alanı bulunan bu kural, bir suçun gerçekten işlenip işlenmediği veya işlenmiş ise gerçekleştirme biçimi konusunda kuşku belirmesi halinde uygulanabileceği gibi, suç niteliğinin belirlenmesi bakımından da geçerlidir. Ceza mahkûmiyeti, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır. Bu ispat, hiçbir kuşku ve başka türlü bir oluşa olanak vermeyecek açıklıkta olmalıdır. Yüksek de olsa bir olasılığa dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza yargılamasının en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan, varsayıma dayalı olarak hüküm vermek anlamına gelir. O halde ceza yargılamasında mahkûmiyet, büyük veya küçük bir olasılığa değil, her türlü kuşkudan uzak bir kesinliğe dayanmalıdır. Adli hataların önüne geçilebilmesinin başka bir yolu da bulunmamaktadır.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

İskenderun Sulh Ceza Hakimliğinin önleme araması kararına istinaden 26.09.2014 tarihinde D-817 Karayolu üzerinde bulunan ilçe emniyet amirliği karşısında yol kontrol ve denetim görevlerine başlayan görevlilerin, saat 02.00 sıralarında Hatay istikametinden İskenderun’a seyir hâlinde olan ve şoför koltuğunda sanık …’ın, sağ ön koltuğunda sanık …’ın oturduğu…..plaka sayılı aracı görüp, uygulama noktasında durması için ikazda bulundukları, söz konusu aracın durmayarak İskenderun istikametine doğru kaçmaya başladığı, yapılan takip sonucu aracın görevlilerce durdurulduğu, araç içerisindeki sanıkların araçtan indirildikleri, aracın arka koltuğu üzerinde esrar parçaları olduğunu gören görevlilerin yaptıkları çevre araştırmasında, sanıkların durduruldukları yerin 50 metre kadar gerisinde yol kenarında bulunan poşet içerisinde suç konusu esrarı ele geçirdikleri olayda;

Kadirli ilçesinde oturan sanıkların, Kırıkhan ilçesine giderek suç konusu esrarı aldıktan sonra tekrar ikamet ettikleri ilçeye döndükleri sırada yakalanmaları, ele geçirilen net 330,4 gram ağırlığındaki suç konusu esrarın miktar itibarıyla kullanma sınırları içinde kalması, söz konusu uyuşturucu maddenin tek parça hâlinde ele geçirilmesi, uyuşturucu madde kullandıklarını söyleyen sanıkların savunmalarının aksine, birlikte satın aldıkları suç konusu esrarı başkalarına satacaklarına, devredeceklerine veya vereceklerine ilişkin herhangi bir davranış içinde oldukları hususunda bir tespit bulunmadığı gibi kullanma dışında bir amaçla bulundurduklarına ilişkin delil de olmaması, sanık …’ın, diğer sanık …’ın suç konusu esrarı isteyenlere sattığı şeklindeki soyut ve suç atma niteliğinde kalabilecek kolluktaki beyanından dönmesi karşısında, sanıkların sabit olan eylemlerinin kullanmak için uyuşturucu madde satın alma suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir.

Bu itibarla, Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükümlerinin bozulmasına karar verilmelidir.

SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

1- İskenderun 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 07.06.2016 tarihli ve 78-164 sayılı direnme kararına konu hükümlerinin, sanıkların eylemlerinin kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçunu oluşturduğunun gözetilmemesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,

2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 21.02.2019 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.