Menfi Tespit Davası Açmadan Önce Arabuluculuğa Başvurunun Zorunlu Olmadığında İlişkin Yargı Kararları

Favorilerine ekle
Favorilerinden çıkar

Yargıtay 9. HD.,
E. 2021/2740 K. 2021/6513
T. 18.3.2021

Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle, temyiz talebinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Davacı İsteminin Özeti:

Davacı vekili, iş sözleşmesinin sona ermesi nedeniyle verilen teminatın iadesi ile bu senetten dolayı borçlu olmadığının tespitine, kötü niyet tazminatının tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı Cevabının Özeti:

Davalı vekili, davanın dava şartı yokluğundan reddine karar verilmesini talep etmiştir.

İlk Derece Mahkeme kararının özeti:

İlk Derece Mahkemesince tarafların dayanak yaptıkları tüm deliller toplanmış, 30/01/2020 tarih, 2018/583 esas, 2020/99 sayılı kararı ile davanın dava şartı yokluğundan reddine karar verilmiştir.

İsinaf Başvurusu :

Davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.

Bölge Adliye Mahkemesi Kararı :

İlk Derece Mahkemesinin kararının yasal ve hukuksal gerekçeleri ile dayanağı maddi delillere ve özellikle bu delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmadığından 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun madde 353/1-b.1 hükmü gereğince davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

Temyiz:

Karar süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Gerekçe:

Taraflar arasında menfi tespit davasında zorunlu arabulucuya başvurulmasının gerekip gerekmediği konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.

Dava türleri, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 105. ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir.

Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 106. maddesi, “(1) Tespit davası yoluyla, mahkemeden, bir hakkın veya hukuki ilişkinin varlığının ya da yokluğunun yahut bir belgenin sahte olup olmadığının belirlenmesi talep edilir. (2) Tespit davası açanın, kanunlarda belirtilen istisnai durumlar dışında, bu davayı açmakta hukuken korunmaya değer güncel bir yararı bulunmalıdır. (3) Maddi vakıalar, tek başlarına tespit davasının konusunu oluşturamaz.” düzenlemesini içermekte olup, bu madde hükmünde tespit davası genel olarak düzenlenmiştir.

2004 sayılı İİK’nun 72. maddesi, “Borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığını ispat için menfi tesbit davası açabilir.

İcra takibinden önce açılan menfi tesbit davasına bakan mahkeme, talep üzerine alacağın yüzde onbeşinden aşağı olmamak üzere gösterilecek teminat mukabilinde, icra takibinin durdurulması hakkında ihtiyati tedbir kararı verebilir.

İcra takibinden sonra açılan menfi tesbit davasında ihtiyati tedbir yolu ile takibin durdurulmasına karar verilemez. Ancak, borçlu gecikmeden doğan zararları karşılamak ve alacağın yüzde onbeşinden aşağı olmamak üzere göstereceği teminat karşılığında, mahkemeden ihtiyati tedbir yoluyle icra veznesindeki paranın alacaklıya verilmemesini istiyebilir.

Dava alacaklı lehine neticelenirse ihtiyati tedbir kararı kalkar. Buna dair hükmün kesinleşmesi halinde alacaklı ihtiyati tedbir dolayısıyla alacağını geç almış bulunmaktan doğan zararlarını gösterilen teminattan alır. Alacaklının uğradığı zarar aynı davada takdir olunarak karara bağlanır. Bu zarar herhalde yüzde yirmiden aşağı tayin edilemez.

Dava borçlu lehine hükme bağlanırsa derhal takip durur. İlamın kesinleşmesi üzerine münderecatına göre ve ayrıca hükme hacet kalmadan icra kısmen veya tamamen eski hale iade edilir. Borçluyu menfi tespit davası açmaya zorlayan takibin haksız ve kötü niyetli olduğu anlaşılırsa, talebi üzerine, borçlunun dava sebebi ile uğradığı zararın da alacaklıdan tahsiline karar verilir. Takdir edilecek zarar, haksızlığı anlaşılan takip konusu alacağın yüzde yirmisinden aşağı olamaz.

Borçlu, menfi tesbit davası zımmında tedbir kararı almamış ve borç da ödenmiş olursa, davaya istirdat davası olarak devam edilir.

Takibe itiraz etmemiş veya itirazının kaldırılmış olması yüzünden borçlu olmadığı bir parayı tamamen ödemek mecburiyetinde kalan şahıs, ödediği tarihten itibaren bir sene içinde, umumi hükümler dairesinde mahkemeye başvurarak paranın geriye alınmasını isteyebilir.

Menfi tesbit ve istirdat davaları, takibi yapan icra dairesinin bulunduğu yer mahkemesinde açılabileceği gibi, davalının yerleşim yeri mahkemesinde de açılabilir. Davacı istirdat davasında yalnız paranın verilmesi lazım gelmediğini ispata mecburdur.” düzenlemesini içermekte olup, bu madde hükmünde de menfi tespit ve istirdat davaları özel olarak düzenlenmiştir.

Davalı-alacaklı tarafından var olduğu savunulan bir hukukî ilişkinin var olmadığının tespiti için davacı-borçlu tarafından açılan davaya, menfi tespit davası denilmektedir. Borçlu, icra takibinden önce veya sonra menfi tespit davası açabilir. Borçlu açtığı davada, maddi hukuk temelli çeşitli nedenlere dayanarak borçlu olmadığının tespitini isteyebilir.

6036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunun 3. Maddesi; ”Kanuna, bireysel veya toplu iş sözleşmesine dayanan işçi veya işveren alacağı ve tazminatı ile işe iade talebiyle açılan davalarda, arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır.

(2) Davacı, arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslını veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğini dava dilekçesine eklemek zorundadır. Bu zorunluluğa uyulmaması hâlinde mahkemece davacıya, son tutanağın bir haftalık kesin süre içinde mahkemeye sunulması gerektiği, aksi takdirde davanın usulden reddedileceği ihtarını içeren davetiye gönderilir. İhtarın gereği yerine getirilmez ise dava dilekçesi karşı tarafa tebliğe çıkarılmaksızın davanın usulden reddine karar verilir. Arabulucuya başvurulmadan dava açıldığının anlaşılması hâlinde herhangi bir işlem yapılmaksızın davanın, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilir.” düzenlemelerine haizdir.

Yukarıda yapılan açıklamalar neticesinde menfi tespit davasında arabucuya başvurulmasının dava şartı olup olmadığının irdelenmesi gerekmektedir.

Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 106. maddesinde düzenlenen tespit davasının özel bir şekli olan menfi tespit davası, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat davası olarak nitelendirilemez. Bu dava sonucunda, borçlunun borçlu olmadığının anlaşılması halinde borçlu olunmayan kısım belirtilmek suretiyle olumsuz tespit hükmü kurulmaktadır. Menfi tespit davasının istirdat davasına dönüştüğü hâllerde dahi olumsuz tespit hükmü kurulması gerekmektedir. Başka bir deyişle, menfi tespit davasının niteliği gereği verilen kararlarda, yalnızca davacının borçlu olup olmadığı belirlenmekte, borçlu olmadığı kısma ilişkin olumsuz tespit hükmü kurulmaktadır. Bu hüküm, herhangi bir alacağın tahsilini gerektirir nitelikte bir ilam olmadığından esasa yönelik olarak İİK m. 32 uyarınca doğrudan ilamların icrası yolu ile takibe konulamaz. Oysa arabuluculuk sonucu verilen kararlar ilam hükmünde olup, cebri icra yoluna başvurulabilecek niteliktedir. Ancak yukarıda açıklandığı gibi menfi tespit davaları sonucunda verilen hükümler esasa yönelik olarak cebri icraya konu edilip infaz edilemeyeceğinden, işçilik alacaklarına ilişkin davalarda arabuluculuğa başvuruyu dava şartı olarak öngören madde hükmünün amaçsal yorumundan Yasa Koyucu’nun bilinçli olarak menfi tespit davalarını arabuluculuk dava şartına tabi tutmadığı anlaşılmaktadır.

Kanun maddesinin metni ve gerekçesi bu kadar açık ve net olup zorlamayla da olsa genişletici bir yorum yapılmasına elverişli değildir. Zaten ileri ve özgürlükçü hukuk düzenlerinde zorunlu ve emredici kuralların dar yorumlanması esastır. İcra İflas Kanunun 72. maddesinde düzenlenen menfi tespit davası, parasal bir mahkumiyeti içeren eda davası niteliğinde alacak ya da tazminatı konu almadığından dava şartı arabulucuğun uygulama alanı dışında kalır. (TANRIVER,Süha Dava Şartı Arabuluculuk Üzerine Bazı Düşünceler, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, Mart-Nisan 2020, Yıl: 32, Sayı: 147, s. 111-141; EKMEKÇİ, Ömer/ ÖZEKES, Muhammet / ATALI, Murat / SEVEN, Vural, Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk, Oniki Levha Yayınları, 2. Baskı, …, Kasım 2019, s. 189-191.)

Somut olayda, davacı işçi tarafından davalı işverene işi bırakmaması amacıyla 95.000 TL bedelli teminat senedi verildiği iddia edilmiş olup, yukarıda yapılan açıklamalar da dikkate alındığında, işçi işveren arasındaki uyuşmazlıklardan kaynaklanan menfi tespit davalarında dava açılmadan önce arabuluculuğa gidilmesinin zorunlu olmadığı ve arabulucuya gidilmiş olmasının bir dava şartı olmadığı kabul edilmelidir. Aksi düşüncenin kabulü, kanun metninin zorlamayla da olsa genişletici bir yorumlanmasına ve davacının mahkemeye erişim hakkının önlenmesine neden olacaktır. Bu nedenle işçi işveren arasındaki uyuşmazlıklardan kaynaklanan menfi tespit davalarında dava açılmadan önce arabuluculuğa gidilmesinin zorunlu olmadığı ve arabulucuya gidilmiş olmasının bir dava şartı olmadığı kabul edilerek işin esasının incelenmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir.

Sonuç:

Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının, yukarıda yazılı sebepten dolayı BOZULARAK ORTADAN KALDIRILMASINA, dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine, bozma kararının bir örneğinin kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 18.03.2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

İzmir BAM, 9. HD.,
E. 2019/1722 K. 2019/882
T. 11.7.2019

İzmir 8.İş Mahkemesi’nin 07.03.2019 tarih ve 2018/490 Esas, 2019/63 Karar sayılı kararına karşı davacı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulmuş, dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere Dairemize gönderilmiş olup, tüm dosya kapsamı incelendi, 6100 sayılı HMK’nın 352.maddesi uyarınca eksiklik bulunmadığı anlaşıldığından;

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:

TALEP:

Davacı vekili dava dilekçesi ile; 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu ile 4735 sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu’na istinaden dava dışı Türkiye Radyo Televizyon Kurumu İzmir Bölge Müdürlüğü’ne (TRT) ait merkez bina ile verici istasyonlarında özel güvenlik hizmeti veren müvekkili şirket hakkında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Teftiş Kurulu tarafından 29.12.2017 tarihli 15-18 sayılı rapor düzenlendiğini, ancak 30.03.2017-26.12.2017 tarihleri arasında yapılan teftiş neticesinde düzenlenen raporun hatalı ve dayanaksız olduğundan rapora itiraz ederek, raporun iptali ile müvekkili şirketin borçlu olmadığının tespiti istemli işbu davayı açma zaruretinin doğduğunu, iş müfettiş raporunda belirtilen hususları kabul anlamına gelmemek kaydıyla – asıl işveren TRT’ye bağlı işyerlerinde çalışan işçilerin tüm çalışma düzeni TRT tarafından belirlendiğinden, müvekkilinin işçileri fazla çalıştırdığı, fazla çalışma ücretlerini ödemediği, yıllık izinlerini kullandırmadığı yönündeki saptamalara dayanarak müvekkili aleyhine rapor tanziminin hatalı olduğunu, müfettiş raporundaki tespitlerin yargılamaya muhtaç olduğundan, raporun bu nedenle de iptali gerektiğini, zira fazla çalışma ücretlerinin ne şeklide kaç saat üzerinden hesaplandığının, ara dinlenmelerin nazara alınıp alınmadığının rapordan anlaşılamadığını beyan ederek, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Teftiş Kurulu’nun 29.12.2017 tarihli 15-18 sayılı raporun iptali ile müvekkilinin borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

SAVUNMA:

Dava dilekçesinde davalı olarak K1’ın gösterildiği, adı geçen davalının da dosyaya cevap dilekçesi ibraz etmediği görülmüştür.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ;

İlk derece mahkemesince; davacı vekilinin 07.03.2019 tarihli celsedeki beyanına göre dava açmadan önce ara bulucuya başvurulmadığı, 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanun’un 3.maddesindeki emredici düzenleme gözönüne alındığında arabulucuya başvurmadan dava açıldığının anlaşılması karşısında herhangi bir işlem yapmadan dava şartı yokluğu sebebiyle davanın usulden reddine karar verilmiştir.

TARAFLARCA İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:

Davacı vekili istinaf dilekçesi ile; işbu davanın hukuki niteliği itibariyle borçlu olmadığının tespiti için açılan menfi tespit davası olduğunu, bu hususun ilk derece mahkemesinin de kabulünde olduğunu, dava dilekçesinde ayrıca teftiş raporunun da iptalinin de talep edildiğini, “Kanuna bireysel veya toplu iş sözleşmesine dayanan işçi veya işveren alacağı ve tazminatı ile işe iade talebiyle açılan davalarda, arabulucuya başvurulmuş olmasının dava şartıdır.” hükmüne havi 7036 sayılı Kanun’un 3.maddesinin 1.fıkrasıyla işçilik alacakları ile işe iade istemli davalarda zorunlu arabulucu şartı getirildiğini, bu noktada bir kanun boşluğundan söz edilemeyeceğini, kanun koruyucunun tahdidi olarak sadece iş sözleşmesinden kaynaklanan alacak (eda) davaları ile işe iade davaları yönünden arabuluculuk şartı getirdiğinin maddenin gerek lafzından gerekse ruhundan açıkça anlaşıldığını, yine madde metninden kanun koruyucunun tespit istemli davalardan sadece işe iade davalarına ilişkin düzenleme getirdiğini, bilinçli şekilde diğer tespit istemli davalara ilişkin düzenleme getirmediğinin de açıkça anlaşıldığını, iş bu davada iş sözleşmesinden kaynaklanan bir alacağın tahsili talep edilmediği gibi davalının tahsil yapma, yahut yapmamaya mahrum edilmesinin de talep edilmediğini, bu itibarla ve kabul anlamına gelmemek kaydıyla iş bu dava ile iptali istenilen rapordaki tespitlerin işçilik alacağı kapsamında kabul edilemeyeceğini, bu nedenle de 7036 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilemeyeceğinin açık olduğunu beyan ederek, ilk derece mahkemesinin 07/03/2019 günlü kararının müvekkili lehine kaldırılmasını davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

GEREKÇE :

Dava, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Teftiş Kurulu’nun 29/12/2017 tarihli, 15-18 sayılı raporunun iptali ile davacının borçlu olmadığının tespitine ilişkindir.

İlk derece mahkemesince; 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanun’un 3.maddesindeki emredici düzenleme gereğince davanın usulden reddine karar verilmiş, bu karara karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.

İstinaf incelemesi HMK’nın 355.maddesi uyarınca, davacı vekili tarafından ileri sürülen istinaf nedenleri ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.

7036 sayılı Kanun’un 3.maddesinde; ” (1) Kanuna, bireysel veya toplu iş sözleşmesine dayanan işçi veya işveren alacağı ve tazminatı ile işe iade talebiyle açılan davalarda, arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır.

(2) Davacı, arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslını veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğini dava dilekçesine eklemek zorundadır. Bu zorunluluğa uyulmaması hâlinde mahkemece davacıya, son tutanağın bir haftalık kesin süre içinde mahkemeye sunulması gerektiği, aksi takdirde davanın usulden reddedileceği ihtarını içeren davetiye gönderilir. İhtarın gereği yerine getirilmez ise dava dilekçesi karşı tarafa tebliğe çıkarılmaksızın davanın usulden reddine karar verilir. Arabulucuya başvurulmadan dava açıldığının anlaşılması hâlinde herhangi bir işlem yapılmaksızın davanın, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilir. ” hükmü yer almaktadır.

Somut olaya dönüldüğünde; davacının iş bu davadaki talebi, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Teftiş Kurulu tarafından düzenlenen 29/12/2017 tarihli, 15-18 sayılı raporda isimleri geçen işçilerin fazla çalışma ücret alacaklarının bulunmadığının tespitine ilişkindir. Yani dava menfi tespit istemine ilişkindir. 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanun’un 3.maddesine göre konusu işçi veya işveren alacağı ve tazminatları ile işe iade talebi ile açılan davalarda dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır. Fakat menfi tespit davaları bu kapsamda değerlendirilemez. Çünkü menfi tespit davalarında bir miktar alacağın tahsili talebi yoktur. Bu nedenle de menfi tespit davalarında arabulucuya başvuru zorunluluğu bulunmamaktadır. (Konuyla ilgili olarak uygulamada ve doktrinde farklı görüşler olmakla birlikte dairemizin görüşü bu yöndedir.)

Açıklanan nedenlerle; ilk derece mahkemesince dava şartlarına aykırı karar verildiği anlaşılmakla HMK’nın 353/1.a-4 maddesi uyarınca, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmiş ve aşağıdaki hüküm tesis edilmiştir.

HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;

1-Davacının istinaf başvurusunun KABULÜ ile; esası incelenmeksizin İzmir 8. İş Mahkemesi’nin 07/03/2019 tarih, 2018/490 Esas, 2019/63 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1.a-4 maddesi uyarınca davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,

2-Davacıdan alınan 44,40 TL peşin istinaf harcının isteği halinde davacıya iadesine,

3-İstinaf kanun yoluna başvurma harcının ve davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesi tarafından, yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine,

Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a maddesi uyarınca KESİN olarak ve oybirliği ile 11.07.2019 tarihinde karar verildi.

Gaziantep BAM, 8. HD.,
E. 2019/1107 K. 2019/1478
T. 9.7.2019

İlk derece mahkemesince verilen karara karşı davacı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulmuş ve dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere Dairemize gelmiş olmakla dosya incelendi, yapılan müzakere sonunda gereği düşünüldü;

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :

Davacı vekili dava dilekçesi ile davacının 2000 yılında davalının Kahramanmaraş’taki iş yerinde pazarlama elemanı olarak çalışmaya başladığını, işe başlarken davalı taraf takibe konu senedi teminat amacı ile ve açık olarak işe başlatma koşulu olarak davacıya imza ettirip aldığını, davalının davacının işine 2009 yılında son verdiğini, işçilik alacaklarını talep etmesi nedeni ile konu senedi iade etmeye yanaşmadığını, uzun süre işçilik alacakları nedeni ile davalı tarafça oyalanan müvekkilinin, arabuluculuk kurumuna müracaat etmiş olduğunu, 2018/327 arabuluculuk numarası ile açılan dosyada tarafların anlaşmaya vardığını ve davacının işçilik alacaklarının davalı tarafından 15/03/2018 tarihinde ödendiğini, kısa süre sonra davalının elindeki senedi işçilik alacaklarından dolayı ödediği bedele yakın bir bedel yazmak suret ile hukuksuz olarak doldurarak Adıyaman İcra Müdürlüğü’nün 2018/3354 Esas numaralı dosyası ile icra takibine konu ettiğini beyanla Adıyaman İcra Müdürlüğü’nün 2018/3354 Esas numaralı dosyası ve takibe konu senetten dolayı davacının borçlu olmadığının tespiti ile davalının kötü niyet tazminatı ödemesine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı vekili davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :

Mahkemece “Davanın 07/05/2018 tarihinde Kahramanmaraş 1. Asliye Hukuk Mahkemesine açıldığı, mahkemece verilen 22/01/2019 tarih ve 2018/187 esas, 2019/34 karar sayılı karar ile görevsizlik kararı verilerek dosyanın mahkememize gönderildiği anlaşılmıştır. 7036 Sayılı Kanunun 3. Maddesinin 1. fıkrasında, Kanuna, bireysel veya toplu iş sözleşmesine dayanan işçi veya işveren alacağı ve tazminatı ile işe iade talebiyle açılan davalarda, arabulucuya başvurulmuş olmasının dava şartı olduğu düzenlenmiş, aynı kanunun 3. Maddesinin 2. fıkrasında ise davacının arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslını veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğini dava dilekçesine eklemek zorunda olduğu, bu zorunluluğa uyulmaması hâlinde mahkemece davacıya, son tutanağın bir haftalık kesin süre içinde mahkemeye sunulması gerektiği, aksi takdirde davanın usulden reddedileceği ihtarını içeren davetiye gönderileceği, ihtarın gereği yerine getirilmez ise dava dilekçesi karşı tarafa tebliğe çıkarılmaksızın davanın usulden reddine karar verileceği, arabulucuya başvurulmadan dava açıldığının anlaşılması hâlinde herhangi bir işlem yapılmaksızın davanın, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verileceği düzenlenmiştir. Buna göre 01/01/2018 tarihinden itibaren açılan işçi işveren alacağı davalarında dava açılmadan önce arabulucuya başvurmak dava şartıdır. Arabuluculuk yoluna başvurulmadan 07/05/2018 tarihinde açılan davanın dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar vermek gerekmiş, aşağıda yazılı olduğu şekilde hüküm kurulmuştur. ” gerekçeleriyle;

“Davanın dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine, ” karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :

Davacı vekili istinaf dilekçesi ile dava konusunun arabulucuya başvurulmuş olması dava şartı kapsamı dışında kaldığını, davanın davalı tarafından davacıya işe başlatma koşulu olarak imza ettirip işten ayrıldıktan sonra bir bedel yazmak suretiyle hukuksuz olarak doldurulup Adıyaman İcra Müdürlüğü’nün 2018/3054 Esas sayılı dosyası ile icra takibine konu edilen kambiyo senedinden kaynaklı olduğunu, davacının borçlu olmadığının tespiti ve takibin iptali talebiyle açılmış dava olduğunu, işçi işveren mevzuatı yönüyle incelenecek bir durum olmadığını, arabulucuya başvurmuş olmasının dava şartı olarak kabul edilemeyeceğini belirterek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve HUKUKİ SEBEPLER :

Dava, davacı aleyhine takibe konulan senetten dolayı davacının borçlu olmadığının tespiti talebine ilişkindir. 7036 Sayılı Kanun’un 3/1 maddesinde “Kanuna, bireysel veya toplu iş sözleşmesine dayanan işçi veya işveren alacağı ve tazminatı ile işe iade talebiyle açılan davalarda, arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır.” şeklinde düzenleme mevcuttur. Kanunda menfi tespit davaları için arabulucuya başvurulmuş olmasının dava şartı olduğuna ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. Davanın, arabuluculuğa başvurulmaması sebebiyle dava şartı yokluğundan reddine karar verilmesi yerinde olmamıştır.

Bu sebeplerle davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüyle ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak yukarıda belirtilen eksiklikler giderilmek suretiyle karar verilmesi için dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere

1)Davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile, hakkında istinaf başvurusunda bulunulan ilk derece mahkemesi kararının 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a/6 hükmü gereğince ORTADAN KALDIRILMASINA,

2)Dosyanın davanın yeniden görülmesi için mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,

3)Sair istinaf sebeplerinin bu aşamada incelenmesine yer olmadığına,

4)Davacı tarafça yatırılan istinaf karar ilam harcının talebi halinde davacıya iadesine,

5)İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından istinaf yargılaması için vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,

6)Kararın taraflara tebliğ işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,

Dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a maddesi gereğince KESİN olarak 09.07.2019 gününde oy birliği ile karar verildi.


CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz