Avukatın Dava Bitmeden Vekalet Ücretinin Bir Kısmını Talep Etmesi – Haksız Azil

Favorilerine ekle
Favorilerinden çıkar

T.C
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
ESAS NO                  : 2017/568
KARAR NO             : 2018/1811
KARAR TARİHİ    : 29.11.2018
MAHKEMESİ         : Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki “itirazın iptâli” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Kapatılan Kadıköy 4. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 24.03.2011 tarihli ve 2010/283 E., 2011/104 K. sayılı karar davalı vekili tarafından temyiz edilmekle, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 09.04.2012 tarih ve 2012/2209 E., 2012/9590 K. sayılı kararı ile;

(…Davacı, davalı şirketin vekili olarak şirket adına İstanbul 10.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2007/400 Esas sayılı dava dosyasını takip ettiğini, davanın sonuçlanma aşamasına geldiği sırada davalı tarafından haksız olarak azledildiğini ileri sürerek, avukatlık vekalet ücretinin tahsili için başlattığı icra takibine yapılan haksız itirazın iptaline karar verilmesini istemiştir.

Davalı, dava sırasında davacı vekile ulaşamadığını, dava hakkında yeterli bilgi alamadığını, dava bitmeden vekalet ücreti talep ettiğini, bu hali ile güven kaybı oluştuğundan dolayı davacıyı haklı olarak azlettiğini savunarak davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı şirket tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı avukat, haksız azil nedeniyle, ödenmeyen vekalet ücreti alacağının tahsili istemi ile eldeki davayı açmıştır. Davalı, haklı azil nedeniyle avukatın ücret talep edemeyeceğini savunarak davanın reddini dilemiştir. Mahkemece, azlin haksız olduğundan bahisle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Avukatlık Kanununun, 174/2. maddesinde, “Avukatın azli halinde ücretin tamamı verilir. Şu kadar ki, avukat kusur veya ihmalinden dolayı azledilmiş ise ücretin ödenmesi gerekmez.” hükmü mevcut olup, bu hükme göre azil işleminin haklı nedene dayandığının kanıtlanması halinde müvekkil, avukata vekalet ücreti ödemekle yükümlü değildir. Bu durumda davacı avukatın alacağının muaccel olup olmadığı hususu önem arzetmektedir. Yasada avukatlık ücretinin ne zaman muaccel olacağı konusunda açık bir hüküm bulunmamakla beraber, Avukatlık Kanununun 171/1 maddesinde düzenlenen “Avukat üzerine aldığı işi kanun hükümlerine göre ve yazılı sözleşme olmasa bile sonuna kadar takip eder.” ve “Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi”nin 2. maddesinde düzenlenen “…avukatlık ücreti, kesin hüküm elde edilinceye kadar olan dava, iş ve işlemler ücreti karşılığıdır.” hükümleri gereğince vekalet ücreti alacağının, üstlenilen işin bitmesi ile muaccel hale geldiğinin kabulü gerekir. Bu kabule göre avukat, aksine sözleşme yoksa, işi sonuna kadar takip edip sonuçlandırmadan ücretini isteyemez. Halbuki, davacı avukat, davalı adına takip ettiği dava dosyasının derdest olduğu sırada, davalı şirkete gönderdiği elektronik posta ile vekalet ücreti talep ettiği, davalının da cevabın da ise dava sonucunda vekalet ücretini ödeyeceğini belirttiği bu hususların dosya kapsamından anlaşıldığı gibi davalılarında kabulündedir. Öyle olunca henüz muaccel olmayan bir alacağın talep edilmesi nedeniyle taraflar arasındaki güven ilişkisinin zedelendiğinin kabulü ve bu nedenle yapılan azlin haklı olduğu kabul etmek gerekir. Mahkemece bu husus dikkate alınarak haklı azil nedeniyle davacı avukatın ücret talebinde bulunamayacağından dolayı açılan davanın reddine karar verilmesi gerekirken aksi düşüncelerle yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma gerektirir…)

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava itirazın iptâli istemine ilişkindir.

Davacı vekili, davalı şirkete vekâleten İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2007/400 esas sayılı dava dosyasının bilirkişi raporu alınmasına kadar müvekkili tarafından takip edildiğini ancak davanın sonuçlanma aşamasında 24.03.2010 tarihli ihtarname ile azledildiğini, 17.03.2010 tarihli oturumda yerine başka bir avukat tayin edildiğini, müvekkilinin bu şekilde azilnameden haberi olduğunu, azlin haksız olduğunu, avukatlık ücretinin tahsili için icra takibi yapıldığını ancak takibe itiraz edildiğini ileri sürerek, itirazın iptâli ile % 40 oranında icra inkâr tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı vekili, müvekkilinin İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesinde görülen dava sırasında davacı vekile ulaşamadığını, müvekkili şirketin dava hakkında yeterli bilgi alamadığını, davacının dava bitmeden vekâlet ücreti talep ettiğini, bu hali ile güven kaybı oluştuğunu, davacıyı haklı olarak azlettiğini savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

Mahkemece, alınan bilirkişi raporuna göre davacının vekâlet ücreti alacağı belirlenerek davanın kısmen kabulü ile itirazın 13.507,43TL üzerinden iptâline, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiştir. Davalı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur. Yerel mahkemece, davacının İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2007/400 esas sayılı dosyasında vekil sıfatıyla bilirkişi raporunun alınmasından sonraki oturuma kadar aralıksız davayı takip ettiği ve 04.05.2009 tarihli dilekçesi ile ıslah talebinde bulunduğu, bu dilekçe tarihine kadar vekâlet görevini eksiksiz yerine getirdiği, yaklaşık üç yıllık süre için emek ve mesai sarf ettiği, 17.03.2010 tarihli celsede davalıyı vekil olarak başka avukatın temsil ettiği ve davalının aynı zamanda ihtarname ile davacıyı azlettiği, davacı azledildikten ve yerine yeni vekil atandıktan bir celse sonra davanın sonuçlandığı, 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 172/3. maddesi uyarınca önceki avukatın rızası alınmadan duruşmaya yeni bir avukat gönderilmesi hâlinde önceki vekil için vekâlet akdinin sona ereceği ve vekilin haklı sebeple akdi feshetmiş sayılacağının düzenlendiği, davalının azil gerekçesinin kendisine bilgi verilmemesine ilişkin olduğu ancak dosyada yer alan elektronik posta örneklerine göre davacının davalıyı bilgilendirdiğinin anlaşıldığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Yerel mahkemece verilen direnme kararının davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Hukuk Genel Kurulunun 18.09.2013 tarihli ve 2013/13-1205 E., 2013/1351 K. sayılı kararı ile kısa kararda mevzuata uygun hüküm fıkrası oluşturulmaması gerekçesiyle usule aykırı olarak verilen direnme kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Mahkemece, Hukuk Genel Kurulunca verilen bozma kararına uyularak önceki gerekçelerle direnme kararı verilmiştir.

Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, somut olayda davalı tarafından yapılan azil işleminin haklı nedenle yapılıp yapılmadığı, sonucuna göre davacının vekâlet ücretine hak kazanıp kazanamayacağı noktasında toplanmaktadır.

Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle vekâlet sözleşmesinin açıklanmasında yarar bulunmaktadır.

Vekâlet sözleşmesi mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 386/1. fıkrasında “Vekalet, bir akittirki onunla vekil, mukavele dairesinde kendisine tahmil olunan işin idaresini veya takabbül eylediği hizmetin ifasını iltizam eyler.” şeklinde tanımlanmıştır.

Vekâlet sözleşmesi ile vekil, müvekkiline karşı iş görme borcu altına girer. Bu bir hizmet edimi, geniş anlamda iş edimi, bir başkası lehine faaliyet de olabilir. Hukuki fiillere ilişkin vekâlette vekil, müvekkilinin menfaatine olarak hukuki işlemler gerçekleştirmek, özellikler subjektif haklar iktisap etmek, kullanmak ve devretmeyi yükümlenir (Yalçınduran T., Vekalet Sözleşmesinde Ücret, Ankara 2007, s. 35).

Avukatlık sözleşmesi ise, her iki tarafa borç yükleyen, ücret karşılığında ivazlı nitelikte olan, belli bir hukuki yardımın yapılmasını öngören ve sözleşmenin bir tarafının mutlaka avukatın oluşturduğu sözleşme türüdür.

Avukat ile müvekkil arasında imzalanan sözleşme de vekâlet sözleşmesi niteliğindedir ancak genel bir vekâlet sözleşmesinden farklı olarak 1136 sayılı Avukatlık Kanunu gereğince “ücret”, sözleşmenin zorunlu unsurudur. Avukat bu sözleşme ile hukuki yardımda bulunmayı müvekkil ise yapılan hukuki yardım karşılığında bir ücret ödemeyi üstlenmektedir. Ücretin sözleşme ile belirlenmesi zorunlu olmayıp işin görülmesinden önce veya sonra kararlaştırılması mümkündür. Yanlar arasında ücret konusunda yazılı veya sözlü bir sözleşmenin yapılmaması hâlinde ücret, Avukatlık Kanunu ve Avukatlık Asgâri Ücret Tarifesine göre belirlenir (Kurtoğlu T., Akdi Vekalet Ücreti ve Avukatın Hukuki Sorumluluğu, Ankara 2016, s. 24, 25).

Avukatlık sözleşmesi, sözleşme ile üstlenilen edimin yerine getirilmesi veya sürenin dolması ile sona erebileceği gibi avukatın istifası ya da müvekkilin azli ile de sona erebilir.

BK’nın 396/1. maddesi “Vekaletten azil ve ondan istifa her zaman caizdir. Şu kadarki münasip olmayan bir zamanda vekaletten azil veya ondan istifa eden kimse diğerinin zararını zamin olur.” şeklinde düzenlenmiş olup, vekâlet sözleşmesi vekil ile müvekkil arasında güven unsuruna dayanan bir sözleşme olması nedeniyle yanlar dilediği zaman sözleşme ilişkisine son vermek hakkına sahiptir. Bu durumda sözleşme ilişkisi devam ederken vekil her zaman istifa edebileceği gibi müvekkil de onu her zaman azletme hakkına sahiptir. İstifa ve azil hakkı tek taraflı ve karşı yana varması gereken irade beyanı ile kullanılır ve sözleşmeyi ileriye etkili olarak sona erdirdiği gibi azil ve istifa beyanı herhangi bir şekle bağlı değildir (Yalçınduran T., s. 97, 98).

Avukatlık sözleşmesinin azil ile sona ermesi hâlinde avukatlık ücreti, müvekkil tarafından yapılan azil işleminin haklı olup olmadığına göre belirlenmesi gerekmektedir.

1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 174/2. maddesinde “Avukatın azli halinde ücretin tamamı verilir. Şu kadar ki, avukat kusur veya ihmalinden dolayı azledilmiş ise ücretin ödenmesi gerekmez” şeklinde düzenlenmiştir. Anılan düzenlemede azil hâlinde avukatın ücretinin tamamının ödenmesi öngörülmüş ancak azil işleminin avukatın kusur veya ihmali nedeniyle yapılması hâlinde ücret ödenmeyeceği belirtilmiştir. Bu durumda müvekkil azil işleminin haklı nedenle yapıldığını kanıtlaması durumunda avukata vekâlet ücreti ödemekle yükümlü olmayacaktır.

Somut olaya gelince, davacı avukat davalıya vekâleten İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2007/400 esas sayılı dosyasını takip etmiştir. Söz konusu dosyada bilirkişi raporu alınmasından sonra davalı, Kadıköy 24. Noterliğinin 24.03.2010 tarih ve 03039 yevmiye sayılı ihtarnamesi ile davacıyı azletmiştir. Davalı, davacı avukatın kendisine yeterince bilgi vermemesi ve dava devam ederken kendisinden ücret istemesi nedeniyle davacıyı azlettiğini savunmuştur.

Dosya içerisinde yer alan elektronik postaların incelenmesinde, davacı tarafından davalıya gönderilen 16.12.2009 tarihli elektronik postada, takip ettiği dosya konusunda bilgi verirken ayrıca vekâlet ücretinin yarısının ödenmesi talebinde bulunduğu anlaşılmaktadır.

Özel Daire bozma kararında avukatın dava devam ederken henüz muaccel olmayan vekâlet ücreti alacağını istemesi nedeniyle taraflar arasındaki güven ilişkisinin zedelendiği ve davalının davacıyı haklı olarak azlettiği, bu durumda davacının vekâlet ücreti alacağının bulunmadığı belirtilmiş ise de yukarıda sözü edildiği üzere, davacı 16.12.2009 tarihli elektronik posta ile vekâlet ücretinin yarısını istemiş, davalı ise kendisinden ücret istenmesinin üzerinden üç aydan fazla süre geçtikten sonra 24.03.2010 tarihli ihtarname ile davacı avukatı azletmiştir. Davacının vekâlet ücreti talep ettiği tarih ile azil tarihi arasında geçen süre dikkate alındığında, davacının davalıdan ücret talep etmesi nedeniyle yanlar arasındaki güven ilişkisinin zedelendiğinin kabulü yerinde değildir.

O hâlde davalının azil işlemi haksız olup davacının vekâlet ücreti isteyebileceği kurul çoğunluğu tarafından kabul edilmiştir.

Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında, davacının davalıdan vekâlet ücreti talep etmesi nedeniyle yanlar arasında güven kaybının oluştuğu ancak davacının azil tarihine kadar vekâlet görevini yerine getirdiği, yanlar arasında oluşan güven kaybının davacı yanca takip edilen dava dosyasında davalının zararına neden olmadığı, takip edilen davanın uzamasına sebebiyet vermediği, bu nedenle davacının azil tarihine kadar yaptığı işe karşılık hesaplanacak vekâlet ücreti belirlenerek bu miktar yönünden itirazın iptâline karar verilmesi yönünde direnme kararının bu değişik gerekçe ile bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

Açıklanan nedenlerle davalı tarafından yapılan azil işleminin haksız olduğu ve davacının vekâlet ücreti talebinde bulunabileceğine dair mahkemece verilen direnme kararı yerindedir.

Ne var ki, Özel Dairece itirazın iptâline karar verilen alacak miktarına yönelik inceleme yapılmadığından, bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daireye gönderilmelidir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme kararı yerinde olup itirazın iptâline karar verilen alacak miktarına ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 13. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440-III/1. maddesi uyarınca direnme kararına konu miktar itibariyle karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 29.11.2018 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz