Yargıtay 22. HD.,
E. 2012/3328 K. 2012/8399
T. 2.5.2012
Davacı, davalıya ait iş yerinde 06.05.2005 -13.05.2011 tarihleri arasında çalıştığını, iş sözleşmesinin devamsızlık gerekçesiyle işverence haksız feshedildiğini ileri sürerek, kıdem ve ihbar tazminatları ile bir kısım işçilik alacaklarının tahsilini istemiştir.
Davalı, davacının 08.06.2011 tarihinde iş yerinde çalışan diğer işçilere ile tartışarak iş yerini terk ettiğini, takip eden günlerde geçerli bir mazereti olmaksızın işe devam etmediğini, iş sözleşmesinin devamsızlık haklı sebebine dayalı olarak sonlandırıldığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davalının iş sözleşmesini fesihte haksız olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Kararı davalı taraf temyiz etmiştir.
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir .
2- Davacı işçinin fazla çalışma yapıp yapmadığı konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmaktadır.
Fazla çalışma yaptığını iddia eden işçi bu iddiasını ispatla yükümlüdür. Ücret bordrolarına ilişkin kurallar burada da geçerlidir. İşçinin imzasını taşıyan bordro sahteliği ispat edilinceye kadar kesin delil niteliğindedir. Bir başka anlatımla bordronun sahteliği ileri sürülüp kanıtlanmadıkça, imzalı bordroda görünen fazla çalışma alacağının ödendiği varsayılır.
Fazla çalışmanın ispatı konusunda işyeri kayıtları, özellikle işyerine giriş çıkışı gösteren belgeler, işyeri iç yazışmaları delil niteliğindedir. Ancak, fazla çalışmanın yazılı belgelerle kanıtlanamaması durumunda tarafların, tanık beyanları ile sonuca gidilmesi gerekir. Bunun dışında herkesçe bilinen genel bazı vakıalar da bu noktada göz önüne alınabilir. İşçinin fiilen yaptığı işin niteliği ve yoğunluğuna göre de fazla çalışma olup olmadığı araştırılmalıdır.
İmzalı ücret bordrolarında fazla çalışma ücreti ödendiği anlaşılıyorsa, işçi tarafından gerçekte daha fazla çalışma yaptığının ileri sürülmesi mümkün değildir. Ancak, işçinin fazla çalışma alacağının daha fazla olduğu yönündeki ihtirazi kaydının bulunması halinde, bordroda görünenden daha fazla çalışmanın ispatı her türlü delille yapılabilir. Bordroların imzalı ve ihtirazi kayıtsız olması durumunda, işçinin bordroda belirtilenden daha fazla çalışmayı yazılı belge ile kanıtlaması gerekir. İşçiye bordro imzalatılmadığı halde, fazla çalışma ücreti tahakkuklarını da içeren her ay değişik miktarlarda ücret ödemelerinin banka kanalıyla yapılması durumunda, ihtirazi kayıt ileri sürülmemiş olması, ödenenin üzerinde fazla çalışma yapıldığının yazılı delille ispatlanması gerektiği sonucunu doğurmaktadır.
Somut olayda, davalı tarafça 2010 yılı 11-12 aylar ile 2011 yılı 1-2-4 ve 5 aylara ilişkin ibraza edilen imzalı ücret bordrolarında fazla çalışma ücreti tahakkuk ettirildiği, bordrolarda tahakkuk ettirilen miktarların davacının banka hesabına yatırılarak ihtirazi kayıtsız ödendiği görülmektedir. Hükme esas alınana bilirkişi raporunun açıklama bölümünde, tahakkuk bulunan bu ayların hesaplama dışında tutulması gerektiği belirtilmiş ise de, hesaplama yapılırken anılan dönemin dışlanmadığı görülmektedir. Hatalı bilirkişi raporuna dayalı hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir.
3-Taraflar arasında ki diğer uyuşmazlık ise, işçinin kullandırılmayan izin sürelerine ait ücretlere hak kazanıp kazanmadığı noktasında toplanmaktadır.
4857 sayılı Kanun’un 59. maddesinde, iş sözleşmesinin herhangi bir sebeple sona ermesi halinde, işçiye kullandırılmayan yıllık izin sürelerine ait ücretlerin son ücret üzerinden ödeneceği hükme bağlanmıştır. Yıllık izin hakkının ücrete dönüşmesi için iş sözleşmesinin feshi şarttır. Bu noktada, sözleşmenin sona erme şeklinin ve haklı sebebe dayanıp dayanmadığının önemi bulunmamaktadır.
Yıllık izinlerin kullandırıldığı noktasında ispat yükü işverene aittir. İşveren yıllık izinlerin kullandırıldığını imzalı izin defteri veya eşdeğer bir belge ile kanıtlamalıdır. Bu konuda ispat yükü üzerinde olan işveren, işçiye yemin teklif edebilir.
Somut olayda, davalı tarafça ibraz edilen yıllık izin defterinde davacının çalışma süresine göre hak kazandığı kırkiki günlük yıllık iznini kullandığına ilişkin imzaları bulunmaktadır. Davacının okur yazar olmadığı işverinin fesih öncesinde davacıya verdiği ihtar cezaları tutanakları içeriği ile de sabittir. Mahkemece 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 206. maddesinde öngörülen şartlar gerçekleşmediğinden yıllık izin defterindeki davacı imzalarının geçerli kabul edilemeyeceği kabul edilerek kırk iki günlük süre üzerinden yıllık izin ücretine hükmedilmiştir .
Davacının eşi olan tanık Oruç Budanır, davacının çalışma süresi içerisinde onbeş gün yıllık izin kullandığını beyan etmiştir. Davacı, davalı işveren tarafından ibraz edilen delillere ilişkin beyan dilekçesinde, ücret bordrolarındaki imzaların kendisine ait olmadığını belirtmiş ise de, yıllık izin defterindeki imzaların kendisine ait olmadığın ileri sürmemiş ve hile ile elinden alındığına ilişkin bir savunma da getirmemiştir
6100 sayılı Kanun’un 206. maddesinin, mühürlü, parmak izli ve işaretli belgelerin düzenlenme şekli ve şartları konusunda öngördüğü kural bir geçerlik şekli olmayıp, ispat şekline ilişkindir. Bu itibarla anılan maddede öngörülen bu düzenleme şekli ancak ve sadece mührün parmak izinin ya da özel işaretinin inkar edilmesi halinde söz konusudur; bu bakımdan parmak izinin ikrar edilmesi halinde parmak izli belge Usulün 206. maddesi doğrultusunda onanmamış olsa dahi geçerli sayılır. Bir belgenin okunmadan imzalanıp yada işaretlenmesi, güven ilkesi yönünden geçerli bir belge olarak kabul edilmelidir. Çünkü, içeriği hakkında hiç bir bilgi sahibi olmasa da dahi bir belgeyi bu durumu bile bile,imzalayan ya da parmak izini basan kişi sonradan belgenin geçersiz olduğunu ileri süremez. Saptanan bu durum karşısında ve yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulduğunda, yıllık izin ücret alacağı yönünden davanın reddi gerekirken kabulüne karar verilmesi isabetsizdir.